Zaman akıyor.
Hayat zamanla birlikte her şeyi şekillendiriyor.
Mimari de zaman ve zamanın değiştirdiği siyasal, kültürel ve sosyolojik ortamdan oldukça etkileniyor.
Bu değişim yalnızca yeni yapılarda kendini göstermiyor, aynı zamanda mevcut binalarla olan ilişkilerimizi de etkiliyor.
Eski yapılara farklı anlamlar yükleyerek, onları farklı şekilde yorumluyoruz.
Pek çok yaşanmışlık barındırıyorlar içlerinde.
Onları okumak çok kolay olmasa da aslında kendilerini bize anlatabilecek kadar cesurlar.
Bugün Ulus'a Cumhuriyet'i koklamaya gittim. Yalnızca görmek için değil, aslında onu dinlemek için. Ve en iyi anlatıcılar tabii ki de tüm döneme tanıklık etmiş olan binalardı.
Hayat zamanla birlikte her şeyi şekillendiriyor.
Mimari de zaman ve zamanın değiştirdiği siyasal, kültürel ve sosyolojik ortamdan oldukça etkileniyor.
Bu değişim yalnızca yeni yapılarda kendini göstermiyor, aynı zamanda mevcut binalarla olan ilişkilerimizi de etkiliyor.
Eski yapılara farklı anlamlar yükleyerek, onları farklı şekilde yorumluyoruz.
Pek çok yaşanmışlık barındırıyorlar içlerinde.
Onları okumak çok kolay olmasa da aslında kendilerini bize anlatabilecek kadar cesurlar.
Bugün Ulus'a Cumhuriyet'i koklamaya gittim. Yalnızca görmek için değil, aslında onu dinlemek için. Ve en iyi anlatıcılar tabii ki de tüm döneme tanıklık etmiş olan binalardı.
Ulus'ta Cumhuriyet Caddesi'ne vardığımda benim için görsel bir şölen başlıyor çünkü burası buram buram Cumhuriyet ve tarih kokuyor! Gezintimde bir tilki gibi strateji uygulayarak yapıları kronolojik sırasına göre gezmek yerine bir kedi gibi kokuları takip ederek hareket ediyorum ve Cumhuriyet Caddesi'nde minik bir dikdörtgen çiziyorum.
Beni ilk olarak Türk Mimarisi için oldukça önemli olan 1923 yılında Mimar Vedat Tek'in tasarlamış olduğu ve Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın Ankara'daki örneklerinden biri olan İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası karşılıyor.
Beni ilk olarak Türk Mimarisi için oldukça önemli olan 1923 yılında Mimar Vedat Tek'in tasarlamış olduğu ve Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın Ankara'daki örneklerinden biri olan İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası karşılıyor.
İkinci Büyük Millet Meclisi'nin havuza bakan cephesinin görünüşü. *Günümüzde mevcut durumda havuz bulunmuyor.
Yapı Birinci Millet Meclisi'nin ihtiyaçları karşılayamamasından dolayı 1923 yılında Mimar Vedat Tek tarafından tasarlanıyor ve 1924 yılında İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak hizmet vermeye başlıyor ve 1960 yılına kadar hizmet vermeye devam ediyor. Yapı günümüzde ise Cumhuriyet Müzesi olarak kullanılıyor.
Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın etkilerini iç mekanda kolaylıkla fark edebiliyorum. Duvar panellerinde kullanılan Osmanlı ve yıldız motifleri kültürün ve milli değerlerin mimariyi nasıl şekillendirdiğine dair iyi bir örnek. Kubbeler ve saçaklar ise akımın diğer önemli ögeleri.
İki katlı olan yapıda pek çok önemli kararın alındığı Büyük Salon ise yüksek tavanı, balkonları, Ankara Üniversitesi'nden getirilmiş sıraları, gaz lambaları ve iki sobası ile gözlerinizi kapatınca mekanın büyüsüne kapılıyor ve o tarihi dinliyorsunuz.
İki katlı olan yapıda pek çok önemli kararın alındığı Büyük Salon ise yüksek tavanı, balkonları, Ankara Üniversitesi'nden getirilmiş sıraları, gaz lambaları ve iki sobası ile gözlerinizi kapatınca mekanın büyüsüne kapılıyor ve o tarihi dinliyorsunuz.
Atatürk ve heyeti İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden çıkarken
Dışarıda hafiften bir rüzgar esiyor, sanki yanımdan bir kalabalık geçmiş gibi. Belki Atatürk ve heyeti geçmiştir diye düşünüyorum sonra da aklıma yukarıdaki fotoğraf geliyor. Hepimizin aşina olduğu ve benim çok sevdiğim bu fotoğraf Atatürk ve heyeti İkinci Meclis Binası'ndan çıkarken çekilmiş.
Cumhuriyet Caddesi'nde ilerlerken tarihte geriye gidiyorum ve karşıma dönemin 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası ve günümüzün Kurtuluş Savaşı Müzesi çıkıyor. Farklı zamanlarda yapılmış olan bu binalar arasında gezinince kendimi zamanda yolculuk yapan bir gezgin gibi hissediyorum.
Ulus'ta bulunan ve Mimar Salim Bey tarafından tasarlanmış 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin TBMM Arşivi'nde bulunan eski bir fotoğrafı
Binaya biraz daha yaklaştığımda kulağıma bir şeyin fısıldandığını işitiyorum. Sanki ses yukarıdan geliyor gibi. Başımı yukarı doğru çeviriyorum ve yepyeni bir çatı görüyorum ama gelen ses sanki çok eskiden geliyormuş gibi cızırtılı ve kesik kesik. Can kulağıyla dinleyip anlamaya çalışıyorum bu sesi ve sonunda onu anlamama izin veriyor ses. Bana yapımına 1915 yılında başlanan bu yapının savaş koşulları nedeniyle çatısının bile ancak 1919 yılında kiremitlerin halk tarafından çevredeki okullardan ve vatandaşların evinden taşınarak tamamlandığını söylüyor. Bunu duymak beni çok etkiliyor. Hele de bu boyuttaki küçük tek katlı bir binanın inşasının ne kadar süreceğini düşündüğümde ve bu yapının neredeyse beş senede yapıldığını göz önünde bulundurduğumda o dönemin koşullarını biraz daha iyi anlıyorum.
Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın Ankara'daki ilk örneklerinden biri olan yapının cephesinde 'Ankara Taşı' olarak da bilinen pembe-mor renkli yerel andezit taşı ve binayı desteklemesi için kullanılan tipik Türk Mimarisi örneği olan 'eli böğründe'ler kullanılmış.
Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'nın Ankara'daki ilk örneklerinden biri olan yapının cephesinde 'Ankara Taşı' olarak da bilinen pembe-mor renkli yerel andezit taşı ve binayı desteklemesi için kullanılan tipik Türk Mimarisi örneği olan 'eli böğründe'ler kullanılmış.
TBMM Arşivi'ndeki 1. Millet Meclisi'nin planı
İçeri girdiğimde dışarıda gördüğüm sadeliği burada da görmek beni şaşırtmıyor ve yapının küçüklüğüne bir kez daha şaşırıyorum çünkü yapı tek katlı ve yalnızca 22x43 metre ölçülerine sahip. Burada alınan kararları ve yapılanları gözümün önüne getirdiğimde ise gücün nicelikle değil, nitelikle kendini gösterdiğini ve iyi şeyler yapmak için bin oda değil on odanın da yeterli olabileceğini düşünmeye başlıyorum.
Aklımdaki bu düşüncelerle yukarı doğru çıkarken, ışıkları geçtikten hemen sonra solda Ankara'daki en sevdiğim binalardan birini görüyorum! İstanbul doğumlu Mimar Giulio Mongeri'nin 1929 yılında Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'na uygun olarak tasarladığı dönemin İş Bankası Genel Merkezi!
Aklımdaki bu düşüncelerle yukarı doğru çıkarken, ışıkları geçtikten hemen sonra solda Ankara'daki en sevdiğim binalardan birini görüyorum! İstanbul doğumlu Mimar Giulio Mongeri'nin 1929 yılında Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'na uygun olarak tasarladığı dönemin İş Bankası Genel Merkezi!
1929 yılında tasarlanan İş Bankası Genel Merkez Binası'nın ana girişinden bir görünüm
Cumhuriyet ile birlikte ekonomi de gelişmekteydi ve yeni düzenlemeler çerçevesinde bankalara olan ihtiyaç da giderek artmaktaydı. Bu Modernleşme sürecinde tasarlanan bankaların da modernleşme sürecinde olan diğer her şey gibi hem Batı'dan hem de Osmanlı'dan izler taşıması da şaşırılacak bir şey değildi.
İş Bankası Genel Merkez Binası da Birinci Ulusal Mimarlık Akımı'na uygun olarak hem Batı Mimarisi'nin ögelerini hem de Osmanlı Mimarisi'nin ögelerini taşıyor. Cephede görebileceğimiz gibi yapı dıştan alt, orta ve üst olarak Rönesans üslubu ile üç kısma ayrılmış. Çok süslü olan sütunlarda ise Selçuklu ve Osmanlı arma ve mühürlerini görmek mümkün.
Dördüncü durağım ise İş Bankası Binası'nın hemen sağında bulunan Sümerbank Genel Müdürlük Binası. Bu binayla ilgili hislerim ise biraz garip. Kendisini dinlemek için içeri girdiğimde çok sesli bir koro kendini karşılıyor.
Dördüncü durağım ise İş Bankası Binası'nın hemen sağında bulunan Sümerbank Genel Müdürlük Binası. Bu binayla ilgili hislerim ise biraz garip. Kendisini dinlemek için içeri girdiğimde çok sesli bir koro kendini karşılıyor.
1937 yılında Alman Mimar Martin Elsaesser tarafında tasarlanan Sümerbank Genel Müdürlük Binası'nın ana girişinden bir görünüm.
İçeri girdiğimde birbirinden farklı o kadar çok ses duyuyorum ki neredeyse kulaklarımı tıkayacağım! Duyduğum seslerden en güçlü bir indirim anonsu! Evet yanlış okumadınız ve ben de yanlış işitmedim çünkü Alman Mimar Martin Elsaesser tarafından 1937 yılında tasarlanan ve senelerce Sümerbank Genel Müdürlüğü olarak kullanılan bu bina şuanda LC Waikiki mağazası olarak kullanılıyor ve benim de işittiğim mağazanın bir anonsu idi. Maalesef ki bu bakımdan belki de Ulus'taki Cumhuriyet Dönemi Mimari örneklerinden durumu en içler acısı olan bina burası çünkü binanın yapısı büyük ölçüde değiştirilmiş.
İlk olarak üstteki fotoğrafta gördüğümüz gibi ortada bulunan bir giriş yok. Yapının orijinal halinde bulunan bu giriş kapatılmış ve yapının iki yan kenarına yeni girişler açılmış...
İçeride tavanlara ve kapılara baktığımda ise üzüntüm biraz daha artıyor çünkü yapının orijinal haliyle olan tüm bağlantısı kopartılmış...
İlk olarak üstteki fotoğrafta gördüğümüz gibi ortada bulunan bir giriş yok. Yapının orijinal halinde bulunan bu giriş kapatılmış ve yapının iki yan kenarına yeni girişler açılmış...
İçeride tavanlara ve kapılara baktığımda ise üzüntüm biraz daha artıyor çünkü yapının orijinal haliyle olan tüm bağlantısı kopartılmış...
Gördüğüm ve işittiğim bu üzücü şeylerden sonra belki tarihi bir şey duyarım da biraz mutlu olurum diye düşünürken uzaklardan çok ince bir ses işitiyorum. Kendimi dedikodu dinler gibi hissediyorum çünkü bu ses bana binanın yapım aşamasında dönemde büyük bir sansasyon yarattığını anlatıyor...
Yapının bulunduğu yerde eskiden Ankara'nın ilk restoranı olan Karpiç'i bulunduran ve 100 odalı olan Taşhan Binası bulunmaktaymış. 1933 yılında yapı Sümerbank tarafından istimlak edilmiş ve uluslar arası alanda yeni bir yapı projesi açılmış. Pek çok yerli ve yabancı mimar yarışmaya projeleri işe katılmışlar ve Seyfi Arkan'ın projesi birinci olarak seçilmiş. Ancak hiçbir neden gösterilmeden Arkan'ın projesinin uygulanması reddedilmiş ve yarışmaya katılmaya Martin Elsaesser'in tasarımı uygulanmış.
Geçmişin bu sansasyonel mimarlık gerçeğini duyduktan sonra üzerinde dalgın bir şekilde düşünürken derinlerden bir ses daha duyuyorum. Bu sesin az önce duyduğum sesten daha zayıf olması üzerine biraz heyecanlanıyorum, daha sansasyonel bir gerçek duyabilecek olma ihtimali ile.
Ve duyduklarımdan sonra sesin zayıflığı arttıkça, duyacaklarımın daha da şaşırtıcı olacağını kanıtlayan türden yeni bir haber işitiyorum. Bu sefer duyduğum şey ise Elsaesser ile ilgili. Cumhuriyet Dönemi'nde yabancı mimarların yapıları inşa edilirken yanlarında Türk Mimarlar çalıştırma gibi bir zorunlulukları varmış. Ancak Elsaesser projesinin yapım aşamasında hiçbir Türk Mimarla çalışmamış ve dönemde büyük eleştiriler almış.
İşittiklerim teknik mimariyle pek ilgili olmasa da dönemin mimarlık dünyasını anlamama yardımcı oluyor ve kendi kendime yanıtı olmayan soruların cevaplarını düşünürken geldiğim noktaya doğru hareket etmeye başlıyor, caddede aşağı inmeye başlıyorum.
Yapının bulunduğu yerde eskiden Ankara'nın ilk restoranı olan Karpiç'i bulunduran ve 100 odalı olan Taşhan Binası bulunmaktaymış. 1933 yılında yapı Sümerbank tarafından istimlak edilmiş ve uluslar arası alanda yeni bir yapı projesi açılmış. Pek çok yerli ve yabancı mimar yarışmaya projeleri işe katılmışlar ve Seyfi Arkan'ın projesi birinci olarak seçilmiş. Ancak hiçbir neden gösterilmeden Arkan'ın projesinin uygulanması reddedilmiş ve yarışmaya katılmaya Martin Elsaesser'in tasarımı uygulanmış.
Geçmişin bu sansasyonel mimarlık gerçeğini duyduktan sonra üzerinde dalgın bir şekilde düşünürken derinlerden bir ses daha duyuyorum. Bu sesin az önce duyduğum sesten daha zayıf olması üzerine biraz heyecanlanıyorum, daha sansasyonel bir gerçek duyabilecek olma ihtimali ile.
Ve duyduklarımdan sonra sesin zayıflığı arttıkça, duyacaklarımın daha da şaşırtıcı olacağını kanıtlayan türden yeni bir haber işitiyorum. Bu sefer duyduğum şey ise Elsaesser ile ilgili. Cumhuriyet Dönemi'nde yabancı mimarların yapıları inşa edilirken yanlarında Türk Mimarlar çalıştırma gibi bir zorunlulukları varmış. Ancak Elsaesser projesinin yapım aşamasında hiçbir Türk Mimarla çalışmamış ve dönemde büyük eleştiriler almış.
İşittiklerim teknik mimariyle pek ilgili olmasa da dönemin mimarlık dünyasını anlamama yardımcı oluyor ve kendi kendime yanıtı olmayan soruların cevaplarını düşünürken geldiğim noktaya doğru hareket etmeye başlıyor, caddede aşağı inmeye başlıyorum.
Cumhuriyet Caddesi'nde karşılıklı olarak konumlanan İkinci Meclis ve Ankara Palas
İlk durağımın tam karşısına geldiğimde ise başka bir güzellik olan Ankara Palas karşılıyor beni.
1924 yılında yapımına başlanan ve 1927 yılında tamamlanan Ankara Palas'ın ön cephesinden bir görünüm
Türkiye'nin modernleşme sürecinde milletvekilleri için bir sosyal tesis ve yabancı konuklar için bir konuk evi inşa edilmesi gerekmekteydi. Bu nedenle 1924 yılında Birinci Ulusal Mimari Akımı'na uygun olarak Mimar Kemaleddin ve Vedat Tek tarafında yapı tasarlanmaya başlıyor.
Ancak yapının mimarlarla olan ilişkisi pek de iç açıcı değil. Öncelikle Vedat Tek mimarlık ücretinin ödenmemesi nedeniyle işi yarıda bırakıyor ve Mimar Kemaleddin tek başına çalışmaya devam ediyor. Mimar Kemaleddin yapının tasarımı değiştirerek bugünkü haline getiriyor ancak kendisi binanın tamamlanmasını göremeden şantiyede yaşadığı beyin kanaması sonucunda 1927 yılında hayatını kaybediyor. Bu olaydan bir kaç ay sonra Ankara Palas'ın inşası tamamlanıyor.
Yapı Birinci Ulusal Mimari anlayışı ile yapılan ilk sosyal tesis ve konuk evi olma niteliği taşıyor. Dikdörtgen formda olan yapı konuk odalarını, çay, yemek ve balo salonlarını barındırıyor.
Ancak yapının mimarlarla olan ilişkisi pek de iç açıcı değil. Öncelikle Vedat Tek mimarlık ücretinin ödenmemesi nedeniyle işi yarıda bırakıyor ve Mimar Kemaleddin tek başına çalışmaya devam ediyor. Mimar Kemaleddin yapının tasarımı değiştirerek bugünkü haline getiriyor ancak kendisi binanın tamamlanmasını göremeden şantiyede yaşadığı beyin kanaması sonucunda 1927 yılında hayatını kaybediyor. Bu olaydan bir kaç ay sonra Ankara Palas'ın inşası tamamlanıyor.
Yapı Birinci Ulusal Mimari anlayışı ile yapılan ilk sosyal tesis ve konuk evi olma niteliği taşıyor. Dikdörtgen formda olan yapı konuk odalarını, çay, yemek ve balo salonlarını barındırıyor.
Üstümden geçen bir kuşun kanat çırpış sesine irkilip, yukarı baktığımda çatı saçaklarının altında bulunan rengarenk çini işlemeleri dikkatimi çekiyor. Bu sırada yine inceden bir ses işitiyorum. Ses bana Ankara Palas'ın birbirinden renkli olaylara ev sahipliği yaptığını anlatıyor.
Meclisin tam karşısında yer alması nedeni ile Ankara Palas 1930lu yıllarda milletvekilleri, gazeteciler ve sanatçılar için bir buluşma noktası olduğunu ve günlük siyasi olayların burada tartışıldığını ve dönemin pek çok yasasının taslağının burada oluşturulduğunu öğreniyorum.
Meclisin tam karşısında yer alması nedeni ile Ankara Palas 1930lu yıllarda milletvekilleri, gazeteciler ve sanatçılar için bir buluşma noktası olduğunu ve günlük siyasi olayların burada tartışıldığını ve dönemin pek çok yasasının taslağının burada oluşturulduğunu öğreniyorum.
Atatürk ve manevi kızı Nebile'nin, Nebile'nin Ankara Palas'taki düğününde çekilen bir fotoğraf.
İçeri girdiğimde hafiften bir vals tınısı işitiyorum. Sese doğru gittiğimde tını artıyor ve birden gözümün önüne bu görüntü geliyor. Fotoğrafta Gazi Mustafa Kemal manevi kızı olan Nebile'nin Ankara Palas'taki düğününde Nebile ile dans ediyor. Çok sevdiğim bu fotoğrafın tam da benim olduğum yerde çekilmiş olması beni biraz keyiflendiriyor.
Ankara Palas'taki düzenlenen Cumhuriyet Balosu'ndan bir görünüm
Koridorda biraz daha ilerlediğimde ise bu sefer çok tatlı bir ezgi işitiyorum. Bu ezgi bana şarkı söylermiş gibi dönemin Cumhuriyet Baloları'ndan bahsediyor. Cumhuriyet'in kuruluşu ile birlikte kadının toplumdaki yerinin ve öneminin artmasıyla kadınlar pek çok sosyal ortama erkeklerle eşit bir şekilde girmeye başladılar. Bunların en önemlilerinden biri de her sene 29 Ekim'de Cumhuriyet'in doğum gününü kutlamak için Ankara Palas'ta düzenlenen Cumhuriyet Baloları.
O günlerin hayallerini kurarak bahçede çıkışa doğru yönelirken birden bir Orhan Veli şiiri işitirmişim gibime geliyor. Ve derken Yahya Kemal'in bir mısrasını işitiyorum. Evet yanılmıyorum. Ses bana o dönemde Ankara Palas'ın bahçesinde yaz akşamları yemekli sanat söyleşilerinin ve şiir gecelerinin yapıldığını fısıldıyor.
Bu güzel ve neşeli günlerin büyüsü sarılı bir halde Cumhuriyet Caddesi'ndeki minik dikdörtgenimi tamamlıyorum.
Cumhuriyet Caddesi'ndeki kokunun sizi nereye sürükleyeceğini ve sesin neler fısıldayacağını merak ediyorsanız mutlaka kendinize birkaç saat ayırmalı ve gizleri kendiniz takip etmelisiniz. Bunun için dönemin İkinci Meclis'i, günümüzün Cumhuriyet Müzesi'ni ziyaret edebilir, halen İş Bankası Ulus Şubesi olarak hizmet veren İş Bankası Binası'na sadece tavanlarına ve avizelerine bakmak için girebilir ya da günümüzde yabancı konuklara, özel davetlere ve konserlere ev sahipliği yapan Ankara Palas'ın o büyüleyici ortamında bir konseri izleyerek kendinizi Cumhuriyet'in ilk yıllarında bulabilirsiniz...
Keyifli keşifler dilerim,
Melike
O günlerin hayallerini kurarak bahçede çıkışa doğru yönelirken birden bir Orhan Veli şiiri işitirmişim gibime geliyor. Ve derken Yahya Kemal'in bir mısrasını işitiyorum. Evet yanılmıyorum. Ses bana o dönemde Ankara Palas'ın bahçesinde yaz akşamları yemekli sanat söyleşilerinin ve şiir gecelerinin yapıldığını fısıldıyor.
Bu güzel ve neşeli günlerin büyüsü sarılı bir halde Cumhuriyet Caddesi'ndeki minik dikdörtgenimi tamamlıyorum.
Cumhuriyet Caddesi'ndeki kokunun sizi nereye sürükleyeceğini ve sesin neler fısıldayacağını merak ediyorsanız mutlaka kendinize birkaç saat ayırmalı ve gizleri kendiniz takip etmelisiniz. Bunun için dönemin İkinci Meclis'i, günümüzün Cumhuriyet Müzesi'ni ziyaret edebilir, halen İş Bankası Ulus Şubesi olarak hizmet veren İş Bankası Binası'na sadece tavanlarına ve avizelerine bakmak için girebilir ya da günümüzde yabancı konuklara, özel davetlere ve konserlere ev sahipliği yapan Ankara Palas'ın o büyüleyici ortamında bir konseri izleyerek kendinizi Cumhuriyet'in ilk yıllarında bulabilirsiniz...
Keyifli keşifler dilerim,
Melike